13 Nisan 2013 Cumartesi

Aşık Olunabilecek Erkeğin Özellikleri


1980 başlarında bir yaz akşamı, Füsun Akatlı, Nimet Tuna ve Tomris Uyar, o dönemin gözde uğrağı Şadırvan’da buluşmuş, denizin tadını çıkarıyorlar. Konu bir ara aşka, sonra aşksızlığa, en sonunda da “aşık olunabilecek bir erkeğin özellikleri”ne geliyor ve bir oyuna dönüşüyor.
Nesnel davranmakta kararlı olduklarından masalarına gelen Edip Cansever ve Turgut Uyar’ın da görüşlerini alıyorlar. (Sonraları Ferit Edgü, Mürşit Balabanlılar, Aydın Emeç gibi “güvenilir” erkek dostlara da başvurulacak.)
(Fotoğraf: Turgut-Tomris Uyar)

Böyle önemli bir konunun koşul sıralamasında ilk maddeyi fiziksel görünüşün ya da zekanın değil giyimin tutması oldukça tuhaf ama ne yapalım?
1- Adam, (o dönemin gözde terliği) Tokyo giymeyecek. Belki de böylelikle onun evde pijamayla dolaşmaması güvenceye alınıyor. Şort yasak değilmiş. Yatarken çorap giymesinmiş.
2- Ama kes giyip jogginge çıkması, pazar günlerini doğa budalalığıyla geçirmesi -sizi de yürüyüşe zorluyorsa- yasak.
3- Pamuklu, keten, yün gibi doğal elyaf giyecek. Naylon ve parlak kumaşlar kesinlikle yasaktır. (Ferit Edgü’nün önemli katkısı: fanila giymeyebilir. Turgut Uyar’ ınki: ama don giysin.)
4- Herkes adamın haftada en az bir kere yıkanmasına razıyken Ferit, her gün yıkanmasında diretiyor.
5- Kesinlikle uykucu biri olmasın ama uykusuzluğundan da yakınmasın. Uykusuz gecelerini paylaşılan bin şölene dönüştürebilsin.
6- Alkolik olabilir de sarhoş olmasın. (Ferit’in katkısı: düşebilir ama çelme takmasın.)
7- Uyuşturucu kullanmasına izin var mı? Mürşit’e göre, “ikinci kişiliği gündeme gelmiyorsa kullanabilir.” Turgut’a göre, “hem içki hem uyuşturucu olmaz!” galiba, izin pek yok.
8- TV’de “makul miktarda maç seyredebilir” ama yorum yapmadan, sessizce. Boks ve güreş sevmesin. Turgut “buz patenini” de eklemiş.
9- Tatil günlerini eşya onarmakla geçirmesin. Elektrik sigortası attığında, musluğun contası yenileneceğin de hemen işe sıvanmasın. Bir usta ayarlayacak kadar bilgili olsun (Ferit). Cereyana kapılmayacak ya da evi havuza çevirmeyecek kadar zeki olsun yeter (Turgut).
10- Ya yüzmeyi ya dans etmeyi bilsin ya da herhangi bir sporu iyi yapsın.
11- Haftada en az bir kitap okusun. Mürşit: Red Kit ile Asteriks’ ten haberli olsun. Turgut: Pardayyanlar ile Arsen Lüpen’den de. Ferit: şu altı yazardan birini iyice okumuş olsun -Kafka, Shakespeare, Balzac, Sait Faik, Sartre ve F. S. Fitzgerald ya da Hemingway ama İhtiyar Adam ve Deniz sayılmaz. Edip: şiir de okusun.
12- Bir saz çalıyorsa çalsın ama dostlar toplantısında konser vermesin. Aynı şekilde isterse mavi yolculuğa çıksın ama dönüşünde dia gösterileri düzenlemesin.
13- Esprisi “humor”a dayalı olsun. Fıkra anlatmayı, “lazın biri,” diye başlamayı nükte sanmasın. Turgut: askerlik anılarını anlatmasın. Geçmişinden söz ederken, “Sene 1963…” diye girmesin söze. “1963’te filan. Ankara’dayken…” gibi başlasın.
14- Takside arka koltukta otururken de hesabı ödeyebilsin. Lokantada bahşişi yüzde ondan fazla bırakmasın. Garsonlarla bu koşullarda dostluk kurabilsin. Hesabı öderken cebinden tomarla para çıkarmasın. Diline dolamadığı sürece mali durumu önemsiz, yalnız arabası varsa, arabanın park yerine göre program düzenlemesin. Taksiye binebilsin. Çok istiyorsa yabancı sigara ve içki içebilir, tabi büyüklenmediği sürece. (O dönemde yabancı sigaralar kaçaktı.)
15- Edip Cansever’ e göre, armağan almayı da vermeyi de bilsin. Her hesabı kendi ödemeye kalkışmasın.
16- Yemek masasında viski vb. İçmesin. Masaya gelen çerezlere saldırmasın.
17- Hayatında en fazla 6 kere doktora gitmiş olsun (ameliyat sayılmıyor). Antibiyotiklere düşkün olmasın.
18- İlk gördüğü insanlar hakkında acele ve değişmez yargılar verecek kadar gözü kara bir psikoloji uzmanı kesilmesin.
19- Politik görüşü sola yakın bir aydın olsun. Ama dahi yerine dahi demeyecek kadar düzgün olsun Türkçesi. Parti sloganlarıyla konuşmasın.
20- Omlet, makarna ve biftek dışında yemek pişirmeyi becersin. Kendine yetsin. Kısaca, kişiliğini öne sürmeyecek kadar kişilikli olsun ama belli etmediğini de belli etmesin.
Giyiminden, zevklerinden, davranışlarına, günlük diline kadar her özelliğine karıştığımız (dikkat ederseniz, erkeklerin baskısı daha ağır!), bir yalnızlığa ittiğimiz bu adamcağızın fiziksel özellikleri pek önemli değil anlaşılan. Cinsellik konusunda ondan beklenen, “programlı olmaması, kendini bir şeylere zorunlu hissetmemesi, heteroseksüel olsa da homoseksüellerle dostluk kurabilmesi”.
Kaç yaşında bu zavallı acaba?
Nimet’e göre: 30, Füsun’a göre: 45, bana göre: 30.
Ferit’e göre: ideal olarak 25, Edip’e göre: 40, Turgut’a göre: 30-35, Mürşit’e göre: 35.
Son danışmanımız Aydın Emeç, “isteklerin oldukça ağır yine de mantıksız olmadığını” belirttikten sonra bir kahkaha atmıştı: “İyi ama bu adam zaten evlidir! Tutalım ki değil, kendini bunca eğitmek için bu toplumda nasıl hırpalandığını düşünürsek, sizin gibi vıdı vıdı kadınlar yerine güleç, uysal bir kadın seçmesi daha doğal değil mi?”
Kaynak: Yüzleşmeler – Tomris Uyar 

Üstadlar konuşmuş muhabbetin canını okumuşlar. Aralarında olmadığımdan kıskanıyorum kimi zaman, sonra iyi ki okuyabiliyorum diyorum. Keyfe gelip sigara yaktıktan sonra ben de düşündüm bu özellikleri :)  sizinkileri de merak etmekteyim :) 

Sevgiler...

12 Nisan 2013 Cuma

OT


Bu ülkede 18 yaşından büyükseniz silah edinebilirsiniz.
Ve dolayısıyla…
Bu ülkede 18 yaşından büyükseniz alkol içebilirsiniz.
Ve dolayısıyla…
Bu ülkede 18 yaşından büyükseniz araba kullanabilirsiniz.
Ve dolayısıyla…
Bu ülkede 18 yaşından büyükseniz evlenebilirsiniz.
Ve dolayısıyla…
Bu ülkede 18 yaşından büyükseniz milletvekili olabilirsiniz.
Ve dolayısıyla…
Bu ülkede 18 yaşından büyükseniz devletle kumar oynayabilirsiniz.
Ve dolayısıyla…
Ancak bu ülkede kaç yaşında olursanız olun, OT size yasak!..
Ülkemde yasal olan tek OT 2. sayısıyla her yerde :) 
Geçen sayıda beni pek bir eğlendiren ve bir dergiden beklenileni karşılayabilen Ot'un bu sayısı da harika. Ben çok keyif aldım okurken, umarım sizin içinde keyif verici bir okuma olur. 




Fotoğraf ve giriş yazısı afilifilintalar 'dan. Sizleri çok seviyoruz efem :)


9 Mart 2013 Cumartesi

Arkası Yarın



Uzun zamandır yazıp da yazamamanın içinde, kendi kendime yazıp yazıp sildiğim cümlelerin arasında kendime tutunacak bir kağıt kalem ararken, aslında çok samimi gibi görünüp içinde çok az belki bir parça samimiyet taşıyan blog yazımdan minicik bir başlangıç. (devamı gelecek...)







Hayatımda bir şeyi değiştirmeye, bir şeyin oluruna-olmazına karar veriyorsam şayet hep mor yatak örtümün üzerine biriken kızıl saç tellerimi toplarken buluyorum kendimi. Zaten çok dökülen cılız saçlarım daha da dökülmeye başlıyor. Sonra morla kızıl ne kadar uyumsuz deyip mor hırkamı giyinmek için karar verdiğim günle beraber hırkadan da vazgeçiyorum. İşte burada hep o başta bahsettiğim tutunacak kağıt kalemlere ihtiyacım oluyor. Sonra gelsin sonu gelmez, virgülsüz çok özendiğim yazarlar gibi kurulmaya çalışılan cümleler. Bakalım bu şişe hangi kıyıdan çıkacak...






Yazıp yazıp cam şişe bulamadığımdan plastik şişelere koyup atıyorum Atakum sahilden denize... Çevre konusunda inanılmaz hassas zannederdim kendimi, bir gün bir arkadaşımla yine o sahilde bira içerken bitirdiği  şişeyi salladı tüm gücüyle. Ne yapıyorsun dememe kalmadan fırladı şişe..
Kızıyorum ben, ne yapıyorsun bıdı bıdı bir şeyler sayıyorum işte...
Sus dedi bak fırlat sende ne kadar rahatlayacaksın.. Denesem mi denemesem mi tereddütü!!
yapacak olmak için düşündüğüm şey için daha 2 dk önce savurduğum havada dağılan bir ton sözlükle beraber belkide biraz alkolden salladım ben de...

Sonra arkasından koşmak istedim, o denize daldı özgür oldu sanki ben yine burada kaldım gibi... bilmem!

13 Ocak 2013 Pazar

Şahmaran




Efsaneye göre Şahmaran yüzlerce yıl önce Tarsus'ta yaşayan yılan vücutlu kadın başlı bir kahraman. Bahçesinde insanoğlunu cezbedecek her türlü yiyecek ve ziynet eşyası bulunan Şahmaran kimsenin bilmediği bir yerde insanoğlundan uzakta yerin altında yaşamış, ta ki insanoğlu Camsab tarafından bulunana kadar. 

Yoksul bir ailenin oğlu olan Camsab bir gün ormanda bir kuyu dolusu bal bulmuş. Balı çıkarmak üzere kuyuya inen Camsab'ı, bütün balı yukarı çeken arkadaşları aç gözlülükleri yüzünden kuyuda bırakmış. Yalnız başına feryat eden Camsab tam da ümidini kesmişken topraktan iğne deliği büyüklüğünde ışık sızdığını farketmiş. Cebindeki bıçak ile ışığın geldiği deliği büyüten Camsab, ömründe görmediği kadar güzel bir bahçeye girmiş. Bu bahçede dünyada eşi benzeri olmayan çiçekler, ortasında bir havuz ve çevresinde oturaklar ile bir yığın yılan bulunuyormuş. Havuzun başındaki taht üzerinde insan başlı, süt beyaz vücutlu bir yılan Camsab'a kendi diliyle hitap etmiş; 'Hoşgeldin insanoğlu, çevrendekilerden korkma sen bizim misafirimizsin' 

Şahmaran Camsab'a türlü türlü yiyecekler ikram edip kendi ülkesine nasıl ve neden geldiğini sormuş. Camsab hikayesini uzun uzun anlatmış... Camsab'ı dinleyen Şahmaran başını sallayıp 'İnsanoğlu nankördür, hilekardır. Küçücük menfaatleri karşısında muazzam zararlarına razı olur' demiş. 




Şahmaran'ın güvenini kazanan Camsab uzun yıllar bu bahçede yaşamış. Yıllar sonra bir gün Şahmaran'a yaklaşan Camsab, ailesini çok özlediğini söyleyip 'Nolur beni aileme kavuştur' diye yalvarmış. Bunun üzerine Şahmaran kendisini salıvereceğini, ancak yerini kimseye söylemeyeceğine ve asla hamama girmeyeceğine dair söz vermesini istemiş. Çünkü Şahmaran'la karşılaşan her kim olursa hamama gittiğinde vücudu pullarla kaplanırmış. Şahmaran'a söz verip ailesine kavuşan Camsab uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmaran'ın yerini kimseye söylememiş ve hiç hamama gitmemiş. 









Derken bir gün Camsab'ın yaşadığı ülkenin hükümdarı Keyhüsrev hastalanmış. Vezir, 


hastalığın çaresinin Şahmaran'ın etini yemek olduğunu söylemiş ve herkesin hamama getirilmesini istemiş. Önceleri direnen sonra zorla hamama gotürülen Camsab'ın vücudu hamama girince pullarla kaplanmış. Sonunda da yapılan işkenceye dayanamayarak canını kurtarmak için kuyuyu göstermiş. Hemen kuyunun başına gidilmiş ve Şahmaran dışarı çıkarılmış. Camsab'ı gören Şahmaran 'İşte Camsab nihayet kanıma girdin. Ben insanoğluna itimat edilmeyeceğini biliyordum. Fakat ne çare ki yine aldandım' demiş. Ölüme giderken de Camsab'a 'Beni toprak çanakta kaynatıp ilk suyumu sana içirecekler sakın içme zehirlidir. İkinci suyumu iç gövdemi de hükümdara yedir' demiş Şahmaran'ın söylediklerini harfiyen yerine getiren Camsab ilk suyu vezire içirip ikincisini kendisi içmiş. Etini de hükümdara yedirmiş. Vezir ölmüş hükümdar da kısa sürede iyileşip Camsab'ı veziri yapmış. 



Efsaneye göre Şahmaran'ın öldürüldüğünü yılanlar bilmemekte. Tarsus'un Şahmaran'ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından basılacağı rivayet edilir.

9 Ocak 2013 Çarşamba

Kürtaj HAKkında

Dün Ayşe Arman'ın yazısını okurken, o kadınları çektiği acıları yüreğimde hissetmedim diyen bir kadın varsa şüphesiz ki Ankara'da Kavacık Subayevleri civarında yaşayanlardan biridir. Her zaman gülümsemeleriyle gönlümüzde yer almış olanlardandır.

Türkiye'de her zaman egosal problemler yaşayan-yaşamayan, eğitimli-eğitimsiz, zengin-fakir her kültürden insanın yaşadığı ortak bir şey var. Kadın cinayetleri, tacizleri, çocuk gelinleri, şiddet...
Acı ama böyle. Şimdide kadınlar üzerindeki yeni işkence türü kürtaj. Bu konuda söylenenler yapılan araştırmalar yok efendim sosyolojik incelemeler, kurulan bakanlıklar(!) ki bunlar tecavüzcüsüyle evlenmeyi uygun buldular, tecavüzcüsünün çocuğunu doğurtmayı teklif ettiler. Yine biz bir yere varamadık yine hep aynı şeyler yaşandı durdu. Doktorlar Kocanın altına yatmayı biliyorsun ama diye azarladı, kürtaj olmak isteyen milyonlarca kadın işkence gördü! Bugün Kürtaj Haktır Karar Kadınların Platformunun hazırladığı kürtaj başvurusunda karşılaşılan engellerle ilgili deneyim ve uygulamaların yer aldığı rehber hazırlamışlar.

Faydalı olabilir umuduyla emeklerine teşekkür ederek ben de burada paylaşmak istedim...