31 Temmuz 2012 Salı

Okurken

"Yaşamak ilerlemek olamaz, ama geride bırakmak olabilir."

İşte kitaptan bir cümle... Yine okumaya kıyamadığım bir kitapla baş başayken, her gün bitecek diye tedirginlikle minik bir parçasını okuduğum kitabım Barış Bıçakçı'ya ait. adı ise;


Sinek Isırıklarının Müellifi.


Almaya bile kıyamadığım kitabım kanat takıp önüme sunuluverdi. Güzelce, tüm zarafetiyle  ellerimin arasında yerini aldı. 


Kitap benim çocukluğumun geçtiği ve hala evimin bulunduğu Eryaman'da geçince haliyle benim için çok daha yaşanılası oldu. Geçen tüm yaşantılara, elli dört metrekareye, banyo akıntılarına, yerde olanca kalitesizliğiyle serili olan halıflekse, meraklı komşu bakışlarına, birbirinin hayatından uzak durmaya çalışırken aslında ne kadar dip dibe olduğuna, iş merkezlerinde tamir ettirilen saatlere, kısacası toplu konut hayatına.









Kitabı tanıtma işini sanırım en iyi kitaptan cümleler yapabilir. Bu noktada ise sizi beğendiğim bir kaç yerle buluşturmak istiyorum.




“Cemil’in bütün gün evde ruhsal söküklerle uğraştığını da biliyordu Nazlı. Ev iplik parçalarıyla, kırpıklarla dolu oluyordu, iki ucu bir araya getirilememiş hatıralarla ve partal fikirlerle. Yaşamak bu küçük evde de eksik kalıyordu; elli dört metrekare içinde Cemil’in yetişemediği, tamamlayamadığı şeyler vardı. Sessizlikler vardı. Hissettiği şeyi tam o anda kimseye söyleyememiş Cemil’in kuytuya köşeye bıraktığı sessizlikler, yutkunmalar ve toz.”








Yazdığı kitabı İstanbul' da bir yayın evine götüren Cemil'in, yayın evi müdürüyle konuşurken yaşadığı içsel konuşmalarından biri. Çok da güzel bir anekdot aslında. Her zaman dile gelen İstanbul-Ankara kıyaslarına güzel bir bakış açısı olmuş.



“İstanbullular bir Ankaralıyla konuşurken sürekli gülümsüyor. Sanki az önce gülünç, çocukça bir şey söylemişsiniz ya da yapmışsınız gibi şaşkın ama bağışlamaya hazır bir edayla gözlerinizin içine bakıp gülümsüyorlar. Siz de tedirgin oluyorsunuz, ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz, kaşınmadığı halde yanağınızı kaşıyorsunuz.”




Bu hissi çok iyi bilenlerden biriyim. İstanbul da bunu sıkça yaşadım. Hatırladıkça güldüren hoş anılar. Tabi için de olanca İstanbul yavşaklığı barındırmakta.




Yine yapılan güzel tespitlerden biri içinde bulunduğumuz küçük burjuvaya güzel göndermeler. Buyurun;



"...elbette biz küçük burjuvaların yalnızca tadını çıkardığımız lükslerimiz yok, bazı çilelerimiz de var: hayatı ve insanları anlamak, her fırsatta ölüm üzerine düşünmek, küçük şeylerde ille de büyük ve asli şeylerin izlerini aramak, genelleme yapmak, zevklerimizi inceltmek ve suçluluk duymak gibi çileler.


... bir yandan suçluluk duygusuyla havuzumuzda eşelenirken bir yandan da gerçek dünyanın dev bir yumruk olarak art arda üzerimize inmesini, kurduğumuz her şeyi tuzla buz etmesini bekliyor, hatta istiyoruz.

... gerçeğin böyle bir yumruk gibi üzerine inmesini beklerken insanın hiçbir şeye inancı tam ve daim olmuyor. güzele, iyiye, edebiyata, kitapların dünyasına, hiçbir şeye..."




Bu anekdotlar üzerine bize söyleyecek hiç bir lafın kalmaması acı bir gülümsemeyle yüzünüzde şekillenebilir. Burada sizi içsel yolculuğunuzla baş başa bırakmak en doğrusu sanırım.




Kitap böylece akıp giderken pek çok alanda bize öğreticiliğini sunmakta. Daha fazla anlatıp kitabı bitirmek istemiyorum elbette. Edinip okumanızı bir tavsiye olarak değerlendirmeniz güzelliklerle buluşmanızı dilemekteyim. 


"Cemil, genç Cemil'in elinde silah olup olmadığına bakmıştı. Çünkü yıllar önce okuduğu Rene Char'ın seçme şiirleri'nin önsözünde geçen şu cümleyi unutamıyordu; "kırk yaşımızda, yüreğimize yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz."




ve son olarak...


“Her şey çok anlamsız! hayat, kendi kendilerini kopyalayan dev moleküllerden başka bir şey değil. Hayat dediğimiz sadece kimyadan ibaret. Periyodik tabloyu ezberlesek yeter. Evrendeki en bol iki elementin, hidrojen ile helyumun, aynı zamanda en hafif iki element olması her şeyi açıklıyor zaten. Böyle hafif bir evrende anlam ne arasın? anlam ağırdır… dibe çöker. Falcılar bu nedenle kahvenin telvesine bakarlar.”


Sevgilerle.







25 Temmuz 2012 Çarşamba

Yeni Keşifler

Nuri Bilge Ceylan hayranlığımı yakınımdakiler çok iyi bilir. Tüm filmlerini izlediğim pek az yönetmen vardır. Onlardan en hayranlık duyduklarımdan biri ise benim deyimimle Nurim Bilgem Ceylanım :)

Yaptığı işler, çektiği muhteşem fotoğraflar, filmleri, aldığı-almadığı ödüller, başarıları, adı, saygınlığı, duruşu pek takdire şayan. Kendisi ile ilgili araştırma yapıp, bir kaç bir şey okurken, ablası Emine Ceylan'ı keşfettim.

En az kardeşi kadar başarılı hayranlık uyandıran bir eğitimci Emine Ceylan. Yıldız Teknik Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü Öğretim Görevlisi. Kaç gündür çektiği fotoğraflara bakmaktayım. Bir kaç tanesini de sizlerle paylaşmak istedim. 


Hani o pek çok şey anlatan her yerde bulunmaz kareler vardır ya, her baktığınız farklı bir detay yakaladığınız, İşte her biri öyle sanırım.

İyi seyirler...














































21 Temmuz 2012 Cumartesi

Başlıksız ama umutlu


Mart’tan beri bir şeyler karalamıyormuşum bloguma. Ya da karaladıklarımı yansıtmıyormuşum görüldüğü üzere. Aradan geçen dört koca ayda hayatımdaki, hayatınızdaki değişiklikleri gözetmemek tabi ki olmaz ya, biz yine her zaman ki olumluluğumuzla gülümseyip başımızı bir efendi selamıyla yana yatırıp hafif öne eğerek gözlerimizi kırparken bakarız karşımızdakinin gözlerinin içine tüm yaşam sevincimizi ona yansıtmaya çalışarak. 

İçimiz kan da ağlasa dertlerimiz, sıkıntılarımızı, hayat mücadelemiz ellerini boğazımızın üzerine olanca hırsıyla dayasa da bunu yapmak sanırım hem karşımızdakini hem de bizi bir nebze iyileştirir.

Çevremde hep yapmak istediklerinin yapamayan ve olanca umutsuzluğu ile diplere çöken insanların yüzlerine bakarken gördüğüm acıyı, paylaşamam elbette ki lakin yüzlerine dokunurken gözlerindeki ufacık bir parıltı bile can verir hayata. Bunu onlara göstermek ne güç iştir.  Bu ara bu güçlüklerle sıkça uğraşırken ruhumun sıkılmışlıklarına pek sıra gelmiyor.

Yaz gelmiş deniz tüm ışıltısıyla bize kendini bağışlarken Haydar Paşa’ya bakarken yazılan bu satırlar bile umutsuzluğun değil, umudun yanında olmak istiyor. Gözlerinizi daha iri açın. O vakit her yer Haydar Paşa güzelliğinde olmaz elbette ki ama yüreğinizin güzelliği her yeri Haydar Paşa yapar.



Sevgilerle kalın. Yüreğinizdeki masum sıcacık sevgilerle…