29 Aralık 2011 Perşembe

Yeni Yıl

Yeni yıl dileklerinizi dilemeden önce bu fotoğraflara bakmanızı istedim....









................... bir yıl olsun.

26 Aralık 2011 Pazartesi

Hitap




Geçen haftalarda Sınıf Yönetimi dersindeyiz, pek keyifli geçiyor bu dersler bence. Alanında çok bilgili olduğunu düşündüğüm, doyurucu dersiyle Yard. Doc. Dr. Vakur Çiftçili'ye sonsuz teşekkür. Ders konuları dahilinde bir beyin fırtınası ortaya atıldı.
Şimdi düşünün;

Öğretmensiniz sınıfa girdiniz Günaydın    .................... (boşluğu doldurunuz!)  ne diyeceksiniz??
Arkadaşların söylemleri şöyleydi :
 -çocuklar
-arkadaşlar
-gençler
-sınıf
-kankalar
-insanlar
-yavrularım
-canlarım  vb... aklıma gelenler bunlar şimdi. Pek çok düşünce vardı aslında.

 Bir insana hitap etmenin önemi. nasıl hitap edersiniz??

Aslında düşününce zor biraz sanki ? şuan öğrenci öğretmen ilişkisine değiniyoruz evet ama insan ilişkilerinde de bunu düşünürsek garip değil mi ?? karşınızdakinin önemini hayatınızdaki yerini anlatmaz mı hitap??
Anne, baba, ablacığım, sevgilim, arkadaşım, canım, balım, böceğim..... bilmem ne :))

Ne kadar güven vermeli, ne kadar içten olmalı candan gelmeli değil mi ??
Bu konu üzerine biraz düşünmenizi istiyorum aslında.. Bir beyin fırtınası da siz yapmalısınız..

Şimdiii öğretmen olarak öğrencimize hitap konusuna tekrar dönecek olursak hocamızın son olarak söylediği şey şuydu ;

Günaydın geleceğin doktorları, mühendisleri, mimarları, öğretmenleri, avukatları.....

Onlara her gün vereceğiniz bu pekiştireçle onların bilinç altına işleyip onları geleceğe güvenli şekilde ilerlemesine biraz daha katkıda bulunabiliriz. Sana güveniyorum, sen benim öğrencimsin, başarısız olduğunu düşünme, ben senin yanındayım ve seni gelecekte, hitap ettiğim şekilde görmek istiyorum. Aslında verilmek istenen mesaj bu yönde.

Deneyelim, insanlara hitaplarımızı değiştirelim bakalım hayatımızda neler değişecek??

Denemek bir şey kaybettirmez değil mi ?

Sevgiler.. Gününüz güzel geçsin...

24 Aralık 2011 Cumartesi

İçten

Hep büyük konuşurdum eskiden devrim yapabileceğimi sandığım yıllardı. İnsanlar hakkında ön yargılarımın olduğu, herkesi her şekilde kabul edemeyeceğim zamanlarım oldu. Çirkin davranış biçimlerim, ukalaca yaklaşımlarım, asla kabul edemeyeceğim tezler vardı. Görüşler, insanlar, yaşantılar... bir şekilde aklı başa getiren insanı değiştiren kişiler olaylar oluyor hayatımızda. Hayatınızın merkezine oturttuğunuz, çok sevdiğiniz, her şeyi göze aldığınız insanlar.. Seversin işte, sevmenin sorgusu, suali mi olur ki? hiç bir şey yapmadan can evinde yaşar durur. Tarifi mi?? yoktur..

tanışırsın aklında yoktur karşına çıkar şaşırırsın.
kanına girer delirirsin.
yaşantı tarzı sana uygun değildir ama benimsersin.
fikirleriniz çok noktada uyuşmayabilir ama ona hayran olursun.
birbirinizden farklı yerlerde yaşıyorsunuzdur ama her gece onunla uyursun.
canın sıkılır, özlersin bir sesini duyarsın sakinleşirsin.
ön yargıların vardır konuşursun aşarsın düzelirsin.
futbolla alakan yoktur futbolla ilgilenirsin.
onun arkadaşlıklarını görürsün özenirsin arkadaşlığın değerini öğrenirsin.
mutlu olursun, senden çok mutlu olur görürsün.
sadece yan yana yürümeniz bile senin için dünyanın en güzel anıdır hissedersin.
gözünün içine bakarak bir gülümser aşık olursun.
o vazgeçer sen vazgeçmez cesaret verirsin.
birlikte içersiniz dünyanın en sarhoşu sen olur dağıtırsın.
sana dokunduğunda dünyanın en mutlu insanı sen olursun.
hayatta en çok onun yanında kendini rahat hissedersin.
açık vereceğim diye korkmazsın, bunu asla kullanmayacağını bilirsin.
içten hesap yapmazsın, anı yaşarsın rahatlarsın.
birlikte dünyanın en mutlu insanları olacağını düşünür heyecanlanırsın.
malum günündesindir bağırıp ağlayacağın tek insan o dur bilirsin.
sana bıraktığı gömleğinin üstünden kokusu uçar daha çok özlersin.
ne olursa olsun onun arkasında durursun onunda senin arkanda olduğunu bilir güvenirsin.
onun için yapamayacağın hiç bir şey yoktur cesaretlenirsin.
çocuk sahibi olmayı hayal bile edemezken onun çocuklarını doğurmak istersin.
söz verir bir şey olur tutamaz senden çok üzülür mahvolur bilirsin.
elini tutar her güçlüğü aşabilirsin.
dünyanın en güzel hayallerini onunla kurarsın ümitlenirsin.
imkansız gibi görünür ama değildir en derinden inanır, ister, yaşar, hisseder, bilirsin.

23 Aralık 2011 Cuma

Hayata Başlangıç


Bölüm1 : İlk Yurt Zamanları



Samsun


Şehr-i samsun beni kendileri lutfetmem için çağırınca o kusursuz cazibeye hayır diyebilmek güç oldu haliyle. Tamam her şey hayatımda güzel gidiyordu o sıra lakin orda bir yaşam olacaksa nerede kalınacaktı??  İşte bu en büyük problemdi. Yurtkur dedik devlettir dedik orda kalmak gerekir dedik başvurduk fakat sıra gelene kadar ohoooo. Lütuflarımızın ardından ilk gün Samsun ilk adım öğrenci yurdunda misafir olarak kalabilme çabalarımız sürerken babamın sinirlerinin iyice laçkalaştığını da düşünürsek müdür sekreteriyle kavgalar olay çıkarmalar filan işin renkleri olarak hatırlanıyor gülüyoruz şimdi. Bir şekilde ilk adım yurdun da en alt katta 16 kişiyle birlikte ilk gecem geçti ki ne gece uyumak mümkün mü?? Akşam olmuş babam otele gitmiş ben yurda gelmiş yavaşça temkinli koridorlarda yürürken keşif dolu gözlerle etrafa bakıyor bir şeyler gözlemliyor bir yandan da öğreniyorum. 

işte ilkadım yurdu :)




Yüksek tavanlı pek dar sayılmayan koridor oldukça pis ve karanlık ki kenarlarındaki tozlar artık birike birike çamur omuş ve kurumuş o kadar. Allahım diyorum neredeyim odaya ilk adımımı atıyorum oda da 15 kişi var 15 i de yatağında. Herkes sessiz, herkes telefonuyla oynuyor, mesajlaşıyor yada oynama numarası yapıyor. Neden kimse kimseyle sohbet etmez ki garip… Temkinli gülümse ilk merhaba ve yatağa sırt çantanın fırlatılmasıyla soyunma sorunsalı beraberinde geliyor. :)) O kadar insanın için nasıl üstünü başını değiştireceksin Allahım garip yer zaten kimse kimseyle göz teması halinde değil herkes gözlerini kaçırmakta birbirinden, oh güzel utana sıkıla değişirsin üstünü ve uzanırsın yatağa. Kapı açıldıkça rüzgarla yerde uçuşan bir yumak haline gelmiş battaniye tüyleri tiksindirir bir an ama yapacak pek de bir şey yok gece orda geçecek. Devlet yurtları hakkında duyduğum milyonlarca şey arasında en meşhur olanı hırsızlık olaylarının çok olmasıydı. Tuvaletim gelmiş allahım şimdi o çantayı odada bırakıp nasıl gitcem ya çalınırsa?? abartma Gizem ne olacak git yap çişini. Neyse bu sorunu hallettik gece bir şekilde sessizce geçti. Fakat kalacak yer sorunu hala devam etmekte. Babamla buluştuk, konuştuk, düşündük de taşındık bizi yönlendirdikleri Bafra yurduna gitmeye karar verdik. 

Bafra yurdu :)




Oraya yerleştim yerleşmesine fakat sorunumuz şu ki ulaşım berbat, yurt sanayi sitesinin içinde of ki of. Bu durumlar bir yana babamın benimle birlikte çektiği sefalette cabası. Valizi 3. Kat 306 numaralı odaya çıkarılır, kapıdan içeri girilir. Biliyorum ki buradan da gideceğim Samsun’da istediğim yurt 2 haftaya benim umarım. Oda da kimse yok, sanırım herkes okulda. Yavaştan yerleşme durumları başlıyor. Bu yurt 16 kişiyle uyuduğum yerden bin kat daha iyi en azından 4 kişiyiz :)

Şimdilik bu kadar olsun devamını da yazacağım elbette hayatımdaki en önemli insanlarla karşılaşmam, arkadaşlıklarım, yaşantımız, yaptıklarımız. Bunlar yine bir yurt odasından yazılmakta..  Yazmaya başlayınca inanın her anı tekrar yaşadım ve garip bir gülümseme var şuan yüzümde. Hayatımın en güzel yılların dayım biliyorum. En büyük doyumla, hazla geçirmeye çalışıyorum. Elbette ki hatalarım, kaçırdıklarım, yanlışlarım, doğrularım vardır. Büyüyorum işte. 

Sevgiler..  

22 Aralık 2011 Perşembe

Karalamaca

Hep pek çok yerde birden olmak istedim ben. Bir kaç şeyi birden yapmak, bir kaç yerde birden olmak faklı pek çok işi aynı anda ve kusursuzca yapmak. Tez canlılık mıdır bilemeyeceğim fakat böyle bir yön hep vardı. Uzun zamandır derin hissetmemiştim bunu. Özlemler hep var yüreğimizde, olmak istediğimiz pek çok yer, yapmak istediğimiz tonlarca şey. Misal şuan nazımızı çekecek bir anneyi şuan yanında kim istemez??. Canın sıkılsın ona çat, karnın acıksın ona git, çay iste, su iste, meyve iste, sevgi iste, öpülmek iste, koklanmak iste, iste işte sonsuz kez ne istersen hep bulabileceğin tek yer. Neyse anne farklı bir konu fazlaca da derin, sonra bahsederiz ayrıca. (ben çok atlıyorum sanırım böyle konudan konuya.) :))  Aynı anda pek çok yerde olabilmekten bahsediyorduk. İstanbul'un 10 farklı yerinde birden olmak o hazzı hiç kaçırmamak, Ankara'da evde anne babayla oturmak, Samsun'da arkadaşlarla muhabbet etmek......... diye çoook uzar gider bu haller. Zaman sanki geçmesi gerekenden çok daha hızlı ondan daha çok aklıma geliyor bu konu. Yetiştirmem gereken milyonca şey, olamam gereken yerler ve olmak istediğim yerler çok. Kaçırdığım onlarca şey var gibi sanki bu doyumsuzluk hissimi nasıl gidereceğim hiç bilmiyorum. Durmak yok bir yerlerde olmaya, bir şeyler yapmaya devam...

19 Aralık 2011 Pazartesi

RAKI





Dünya'da rakı içilebilecek 3 güzel yer var bence.. 
Birincisi babanla birlikte herhangi bir yer,
İkincisi aşık olduğun adamla birlikte herhangi bir yer,
Üçüncüsüyse her ikisiyle de beraber olduğun herhangi bir yer. 

Bunun üzerine düşünürsünüz, katılırsınız yada eleştirirsiniz bilmem ama aslında paylaşmak istediğim şey Yılmaz Özdil' in çok beğendiğim bir yazısıydı.. Buyurun okuyun sonrasında düşünün efenim ha bir de okumadan önce üstte eklediğim videoyu oynatın derim.. sevgiler.


Neymiş efendim.. 
Atatürk rakı içiyormuş. 
Aslandı o, aslan... 
...Aslan sütü içecek tabii. 

* 
Hadi siz "dönülmez akşamın ufkundayız" diye ince ince başlayın, ben de size yıllar önce yazdığım yazıyı anlatayım... 
* 
İçki yasaklanabilir. 
Bence mahzuru yok. 
Ama rakı asla... 
Çünkü takunyalılar öyle zanneder ama, aslında "içki" değildir rakı. 
* 
Yurt sevgisidir örneğin... 
İki tek attın mı, "n'olacak bu memleketin hali?" diye endişelenmezsin aksi olsa! 
* 
Tıp bazen çaresizdir... 
O ilaçtır. 
Gurbete bile iyi gelir. 
* 
Kontörsüz muhabbettir. 
Büst gibi oturan adamın bile çenesini açar, gülümsetir. 
Kahkahadır. 
Acısıyla tatlısıyla hatıraları kaydeden hard disk'tir. 
* 
Botoks'tur bir nevi. 
En kaknemi bile bir başka görünür gözüne... 
Çirkin kadın yoktur, az rakı vardır. 
İçilir, güzelleşilir. 
* 
Herkesin gençlik hatası olabilir... 
Bira içersin.Sonradan para kazanıp tenise başlayınca, şarap içmeyi matah zannedersin. Amerika'da TIR şoförlerinin içtiği viskinin dublesine Etiler'de TIR parası ödersin, ayrı... 
* 
Kürkçü dükkánıdır. 
Döner dolaşır, gelirsin. 
* 
Orhan Gencebay'dır. 
Entel barlarda, sosyete kulüplerinde dinlemeye utanırsın... 
Ama hepimiz biliriz ki, ezbere bilirsin... 
İstediğin kadar ağız burun kıvır, altın plağı hep o alır. 
Tatlıses'tir. 
Realite'dir. 
* 
Çocuktur, ağlarsın. 
* 
Hele beyaz "p"eynir ile "k"avun olursa sağında solunda... 
Örgüttür. 
PRK... 
Ama bölücü değil, birleştirici örgüt. 
Türk'ü de içer, Kürt'ü de, Laz'ı da, Çerkez'i de. Sor bak, Ermeni'si de, Rum'u da, Yahudi'si de. 
* 
AB'cidir... 
Çünkü Rum öyle bir meze yapar ki, helali hoş olsun, Kıbrıs'ı veresin gelir! 
* 
Madem gıcıksın rakıya... 
Neden balık avlıyorsun o zaman kardeşim? 
Şerbetle mi yiyeceksin lüferi? 
Ne anlamı var deniz börülcesinin, rokanın, radikanın, cibezin... 
İnek miyiz biz? 
* 
Yanlış şiir okuyorsun... 
Hapse giriyorsun. 
(Üstüne, yanlış şair okuyorsun...) 
* 
Oku bak... 
Ne diyor dünya güzeli Orhan Veli: 
Şiir yazıyorum 
Şiir yazıp eskiler alıyorum 
Eskiler verip musikiler alıyorum 
Bir de rakı şişesinde balık olsam...



16 Aralık 2011 Cuma

mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan

Atilla İlhan olsun bugün ki konumuz.. Onun toplumculuğu, devrimciliği, yazarlığı, şairliği, sanatçılığı olsun insanlığı olsun.. Yüreğimize dokunan yanı olsun istedim. Büyük hayranlık beslediğim Atilla İlhan'dan bahsetmek onu okumak yada içine sindirebilmek her yazdığından olmasa da çoğu yazdıklarından kendinden bir şeyler bulabilmek ne doyumsuz bir tat. yazımın başlığından da anlarsınız belki genel olarak ondan bahsetmek zor onu anlatabilmek de öyle beni en çok etkileyen şiirlerinden birini paylaşmak istedim.. Atilla İlhan bakın ne diyor şiirleri için: "... benim şiirlerimde aşk bir kere çağdaş insanın içinde kıvrandığı gerilimle birlikte verilmektedir, bu onları etkiliyor, bir; ayrıca soyut olarak değil gündelik bir yaşantı içinde, üstelik bir büyük şehir yaşantısı içinde verilmektedir. bu da özdeşleşmelerini kolaylaştırıyor, iki. bir bakıma birkaç kuşağın gençleri bu şiirlerde büyük şehirlerin dağdağalı yaşantısı arasında yaşadıkları, yaşamaya özendikleri sevdaları bulmuşlardır. bu yüzden de sevmişlerdir bu şiirleri." 



Sonunda da Zuhal Olcay'ın mükemmel sesinden şiirin bestesini dinler gideceğiniz yerlere gider bir kaç anı bir kaç soluk yaşar dönersiniz belki.. İçimizde biriktirdiklerimizi yine içimize gömüp yutkunuruz. Ayrıca uzakta olup da aslında ne kadar yakınımızda olduğunu bilenlere gelsin. Üzülmesinler oldukları yerlerde çünkü zaten buradalar desin kelimeler.

AYRILIK SEVDAYA DAHİL

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Her yerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili

Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalarGittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır?
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek aşkımız.






14 Aralık 2011 Çarşamba

55

Üniversite belli olmuş şehr-i Samsun bizi davet etmiş. Puslu yağmurlu sıkıcı günlerinden birine de kayıt günü koymuş, 4 Eylül günü kendilerine teşrif ettim. Ne garip yer burası ne puslu sisli off hep böyle mi olacak? bu hava hep sanki kara kara bulutlar. Meraklı gözler sürekli gözlem peşinde hem eğlenir, hem öğrenir Gizem için daha iyisi yok. Çok da mutlu annesi, babası, kardeşi ve hatta anneannesi yanında. Zaman geçer ders vakti gelir Gizem Samsun'a gelir. Yok yurttu, yok kalacak yerdi aranan bin bir çeşit torpiller derken yerleşilir yurtkur bize kollarını açar. Tanımadığın insanlarla yaşamaya başlamak hiç alakan olmayan, ömründe görmediğin şehirlerden insanlarla buluşmak. Annenin yaptığı karadut reçelini Fethiye'den gelen arkadaşınla paylaşmak nasıl bir şeydir? Ankara'da pişen bir reçelin Fethiye'den gelen arkadaşının yemesi nasip kısmet tam da bu olsa diye düşünürsün. Üstüne konuşursun. Derken yaşam başlar girdiğin dükkandan bir iki çikolata bir de gazete alırsın
-Ne kadar?
-1 lira eeelli kuruş.
-Efendim?
-1 lira eeelli kuruş.
Hı elli kuruş :)

Samsunluların şivesiyle ilk karşılaşma :) eeengin, geeençler, reenkler ve işte aklınıza ne gelirse :)
Karadeniz insanının hareketliliği, tez kanlılığı, birden parlaması birden sönmesi, milliyetçiliği iliklerine kadar hissediyorsun. Bir lafın sonuna "da" koyuyorsun. "Pardon bakar mısın?" yerine "Az bi bak da"  demeye başlıyorsun. Yavaş yavaş siniyorsun yada içine sindiriyorsun. İşlerini çabuk çabuk hallediyorsun. Hız sana da geçiyor. Trabzon'luların 61 sevdası Samsun'da 55 de 55 :) E yıllar geçirmişsin 55'e  61'e karşı direk algıda seçicilik oluşuyor bünyende. Ankara'da trafikte 55 plaka görüp selektör yapıp selam verdiğim çok olmuştur :)  Nitekim alışıp sinerken Karadeniz havasına, suyuna İstanbul'a düşer yolun. Okul kaydı, yurt kaydı derken yurt yatak numaran verilir. Her işini o numarayla halledersin. Bana nereden geldiğini unutma dercesine verilen numara kaç dersiniz 55 tabi :) Tesadüf müdür yoksa anlam yüklemeli midir bilinmez ama ne artık o bırakır beni, ne de ben bırakırım Samsun'u..

13 Aralık 2011 Salı

Erdal EREN

12 Eylül 1980 darbesinin ardından, idam edilenlerden biri de henüz 17 yaşında olan Erdal Eren’ di. 'Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda...'



 Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Sinan Suner, 30 Ocak 1980 tarihinde Milliyetçi Hareket Parti'li Bakan Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü.
Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi Erdal Eren, Suner'in öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980 günü düzenlenen gösteride çıkan çatışmadan sonra gözaltına alınan 24 kişinin arasındaydı.
Eren, çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. Gözaltına alınmasından kısa bir süre sonra 19 Mart 1980 günü hakkında idam kararı verildi.13 Aralık 1980’de Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildiğinde henüz 17 yaşındaydı...

18 YAŞINDAN KÜÇÜK OLDUĞU ARAŞTIRILMADI
Eren'in avukatlarından İsmail Sami Çakmak, geçen sene Cumhuriyet Gazetesi'ne verdiği röportajda idam kararıyla ilgili olarak şunları söyledi: "Yargıtay Üçüncü Dairesi, kararı son derece yasal ve hukuka uygun gerekçelerle bozdu. Bunlar otopsinin usul ve yasaya aykırı yapıldığı, ölenin vücudundan çıkan kurşunun Erdal’ın tabancasından çıkıp çıkmadığının açıklığa kavuşturulmadığı, olay yerinde keşif yapılmadığı, tanıkların dinlenilmediği Erdal’ın 18'inden küçük olup olmadığının araştırılmadığı, takdir hakkının kötüye kullanıldığı gibi gerekçelerdi. Gerçek de buydu. Ama başsavcılık hemen harekete geçti, bozma kararına itiraz etti. Dosya gitti geldi, sonunda Askeri Yargıtay Daireler Kurulu idam kararını onayladı."
BİR FOTOĞRAFTAN 12 EYLÜL ŞARKISI Eren’i idamından on altı saat önce ziyaret eden Gazeteci Savaş Ay, Eren'in son fotoğraflarını çekti. Ve o fotoğraflar bir Sezen Aksu şarkısına, 'Son Bakış'a ilham oldu.
Savaş Ay, 'Son Bakış'ın hikayesini şöyle anlatıyor:
"Erdal Eren'i son anlarında çektiğim o fotoğrafları, milyonlarca kişi gibi Sezen Aksu da görmüş ve çok etkilenmiş. Anlatırken, "Öylesine masum, öylesine ölümden uzak, öylesine genç ki... Hikayesini de okudum. Ama beni esas vuran o 'son bakış' fotoğrafıydı Savaş.


ERDAL EREN'DEN SON MEKTUPSevgili annem, babam ve kardeşlerim;
Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemizde olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık. (Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim) Bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var.
Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam,halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.
Cezaevinde yapılan (Neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda Ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi içten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım yada meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar,başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur.
Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.
Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar.
Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz.
Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim.
Devrimci selamlar
Oğlunuz Erdal

Anısına bestelenen şarkılar

  • Sezen Aksu, Son Bakış 
  • Teoman İki Çocuk 
  • Mor ve Ötesi, Darbe
  • Grup Yorum, Büyü Gülten Akın'ın şiirinden bestelenmiştir. 
  • Gına, Kırmızı Halı
  • Saian Sakulta SalkımSuç
  • Ali Ekber ErenAnkara Adı Kara
  • Ali AskerŞu Metrisin Önü





11 Aralık 2011 Pazar

Küçük Prens









**Büyükler hiçbir şeyi kendi kendilerine anlayamazlar. Onlara durmadan her şeyi anlatmak da çocuklar için yorucudur.


Diyor küçük prens. Basit bir çocuk kitabı gibi görünen ama aslında yaşam, sevgi ve aşk hakkında derin anlamlar içeren Küçük Prens'te bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır. Sahra Çölü'ne düşen pilotun Küçük Prens'le karşılaşması ile başlayan kitapta Küçük Prens'in ağzından Saint-Exupéry, insanların hatalarını ve aptallıklarını, büyüdükleri zaman unuttukları basit çocuk bakışını vurgular.




Kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum bile her seferinde farklı bir tat veren Küçük Prens'te herkes kendinden bir şeyler bulabilir. Çok fazla anlatıp kitabın büyüsünü bozmak istemem açıkcası bir kaç alıntıdan sonra size keyifli okumalar dilemekten başka bir şey gelmez elimden..




Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar.




"bir yıldızda yaşayan bir çiçeği seviyorsanız, geceleyin yıldızlara bakmak hoştur. ve geceleri gökyüzüne bakarsın. herşeyin çok küçük olduğu gezegenimi gösteremem sana.. belki böylesi daha iyi. yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun. böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin..."


okumak isteyenler için işte link http://www.kucukprens.org/index.php











10 Aralık 2011 Cumartesi

Ben gamlı hazan, sense bahar

Türk sanat müziğinin bence en güzel en içten eserlerinden.. Ne zamandır sık sık dinliyorum, bakalım internette hakkında neler var diye bakınırken şarkının gerçek bir hikayesi olduğunu okudum. Klasik gelecek belki ama yine fakir oğlan zengin kız hikayesi kahramanları Hasan ve Bahar'ın hikayesi. Bahar zeytinyağı fabrikaları sahibi kalantor zalim babanın güzel kızı, Hasan ise Bahar'a aşık genç delikanlı. Bahar'la Hasan'ın aşkı başlar başlamasına ama sonu çokta mutlu bitmez tabii.. Bahar'ın babası izin vermez ki evlensinler. Bunun üzerine şehirden ayrılmaya karar veren Hasan'ın Bahar'a yazdığı ayrılık mektubuna başlarken ilk yazdıklarıdır bunlar:

ben gamlı hazan, sense bahar, dinle de vazgeç
sen kendine, kendin gibi bir taze bahar seç
olmaz meleğim böyle bir aşk, bende vakit geç
sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç




Zeki Müren'in yorumuyla..



9 Aralık 2011 Cuma

Özlemek

Üstüne ne çok sey yazılır çizilir bu sözcük için. Ne anlamlar taşır ne hasretler anlatır. Kimi zaman sanıdan ibaret olan sözcük çok kez laf bulamadığından ya da formaliteden söylenerek harcanır ya da tam yüreğinin ortasından kopup gelip dudaklarında küçücük iç burkan bir sözcük olur -özledim-. iki uç noktada var olur. Bu ara en çok hissettiğim şey özlem. İçimde anlamlandırmaya çalışırken üstüne biraz daha düşünmek bir şeyler karalamak istedim. Hep bir şeylerden bir yerlerden uzak buruk hissetmenin üstesinden nasıl gelinir, insan hep olmak istediği yerde neden olamaz, ya da neden zorunluluklar vardır ki bizi özlemlere iten. Aldığım kararların arkasında durmak can yakıyor bu sıra, fazlaca zorluyor. 

7 Aralık 2011 Çarşamba

Aranın Ardından

Uzun zaman olmuş blogger a bir şeyler karalamayalı. "Benimde blogum vardı ya" cümlesi akla gelip zar zor hatırladığım şifrenin ardından bir şeyler karalamak istedim. Hayatımda milyonlarca şey iyi yada kötü şekilde değişirken son yazdığım anne yazısında ona olan uzaklığım ve özlemimin değişmediğini gördüm... Ece Temelkuran' ın bir yazısında insanın aklına annesinin en çok ya bir şeyler ters gittiğinde yada onun hoşlanmayacağı şekilde davranmaya başladığında geldiğini okumuştum. Düşünsenize gerçekten de öyle değil mi? Evet bir şeyler ters gitmekte, düzeltilmeyi beklemekte.. Zaman.. bir yerlere götürür bir şeyler yaşatır bir şekilde akıllandırır mı?

17 Ocak 2011 Pazartesi

Annee

Samsun'un sıkıcılığından kurtulup nihayet Ankara'ya evime ulaşmak ruhuma iyi geldi.. Annemle ettiğimiz doyumsuz muhabbet onu ne kadar özlediğimi bir kere daha yüzüme yüzüme vurdu. Aklımdan, hayatımdan geçen onca şey rafa kalkmışken anne kucağında savunmasızca oturmak, kokusuyla kalmak sanırım bu bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğum şey di.. Annem özlemimsin her şeyim..

11 Ocak 2011 Salı

Gezegenin ilk yazısı

Nasıl bir psikolojiyle bu yazıyı yazdığımı düşünürsek çok da iyi olduğum söylenemez aslında.. Arayışların doruğundayken aradıklarımı paylaşacağım birileri, bir şeyler olmalı dedim... Gezegende yolculuğuma yol arkadaşları edineyim istedim. Paylaşım dünyasında bakalım bizi nasıl paylaşımlar beklemekte... Gününüz güzel olsun efenim.. :)